Bir hayal edelim şimdi. Yaz sıcağında sahilde şezlongunuzda uzanıyorsunuz. Gözünüzde güneş gözlüğü, elinizde soğuk içeceğiniz ve inceden bir esinti sizi arada serinletiyor. Kimse keyfinizi bozacak gibi değil, zaten herkes de çok kendi havasında.
Birden havada bir sessizlik inceden etrafta bir panik her yerde anlamsız bir koşturma. Artık o esinti de yok. Ne olduğunu anlamadan metrelerce yüksek bir dalganın sizi ve her şeyi alıp bir bilinmeze sürüklediğini düşünün.
Sanırım bir kaç kişiden şuan “tam da o durumdayım” dediğinizi duymak çok da sürpriz değil.
2020 yılı şubat ayı içte o yaz ayının sıcakları gibiydi. Mart ortası esintinin yerini sessizliğin aldığı o an. Sonrası bilinmezlik.
Yaşanan durum tam bir Tsunami. Hemde krizlerden en az etkilenen sektör dediğimiz Gastronomide en sert yaşanan haliyle hissediliyor.
Kafelerin, restaurantların kapanması kimin aklına gelebildi ki. Herkes işinin gücündeyken birden işsiz kalan 10 binler belki 100 binlerce çalışan, yeni açılışa hazırlanan binlerce yatırımcı adayı, işlerim baharla açılacak diye umut dolu işletmeciler hepsi şu an evlerinde bir çıkış yolu arıyorlar. Belki ben nerede hata yaptım diyen bile vardır.
Hata mı değil mi bilmiyorum ama her iş kopyalayıp altındaki sistemi ve modeli anlamayan, işletmeciliği kasada beklemek gibi gören herkeste büyük eksikler olduğu kesin.
Zincir markalarda dahi görünen ön görüsüzlük finans ve muhasebede, ötelenen ödemeler uzun vadeli borçlar ve nakit akış dengesinin hayallere dayalı olması diyebilirim.
Sonuç o Tsunaminin hiç gelmeyeceğini düşünmek veya görmesine rağmen orada beklemek.
Bu tarz zor durumlarda öngörüsü (sermayesi) olmayan şirketler en çok sıkıntı yaşayanlar oluyor.
Küçük bir tavsiye “En karlı sektör bile nakit akışını ayarlayamıyor ve gelirini yatırımsal kurgulayamıyorsa bal gibi batar”.
Peki ne yapılması lazım…
diğer yazılarda bazı faydalı örnekler geçeceğim.